Avrupa Birliği, Birleşik Krallık ve ABD, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı gerçekleştirdiği silahlı saldırılara tepki olarak çok ağır ekonomik yaptırımları ivedilikle hayata geçirdi. Bahse konu yaptırımlar arasında en çok dikkat çeken husus ise bazı Rus oligarkların süperyatlarının tutulması oldu.
Karadeniz’in kuzeyinde yaşanan Rusya Federasyonu (RF) – Ukrayna savaşının, uluslararası tedarik zinciri üzerindeki olumsuz etkilerinden Rus oligarkların süperyatların tutulmasına ve Karadeniz ile Azak Denizi’nde mahsur kalan yüzlerce denizciden saldırıya uğrayan ticari gemilere kadar maalesef muhtelif yansımalarına hep birlikte tanıklık ediyoruz.
Bu tatsız konunun askeri, siyasi ve insani boyutları bir yana durumun denizcilik üzerinde de ciddi etkileri var. Nitekim, RF’nin Ukrayna’ya karşı gerçekleştirdiği silahlı saldırılara tepki olarak Avrupa Birliği, Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri çok ağır ekonomik yaptırımları ivedilikle hayata geçirdi. Bahse konu yaptırımlar arasında en çok dikkat çeken husus ise bazı Rus oligarkların süperyatlarının tutulması oldu.
EL KOYMA DEĞİL, “TUTMA”
Söz konusu yat tutma haberlerinin fazlasıyla dikkat çektiği aşikâr ancak konunun kavram kargaşasına da neden olduğu anlaşılıyor. Görüldüğü kadarıyla şu ana kadar yapılan işlemler yatların limanlarda tutulması (seizure) yani konu yatların limanlardan ayrılmalarına izin verilmeyişinden ibaret, dolayısıyla bu aşamada herhangi bir el koyma/müsadere (confiscation) mevzubahis değil. Bu ayrım sonuçları bakımından ziyadesiyle önemli. Ayrıca, mevcut yat tutmalarının liman devleti denetimi (PSC) kapsamında gerçekleştirilen tutmalar (detention) ya da gemi tutuklamaları (arrest of ships) ile de ilgili olmadığı tespitini yapmak lazım.
Öte yandan, salt hukuk merceğinden bakıldığında konunun göründüğü kadar basit olmadığı ve esasen gelecekte büyük hukuki mücadelelere de neden olabileceği görülmekte. Ekonomik yaptırımlar çerçevesinde süperyatların atıl bırakılmasının bazı dolaylı ancak çok ciddi sonuçları olabilir. Örneğin geçtiğimiz günlerde Hamburg’da tutulan “Dilbar” adlı yatın 80 kadar mürettebatı olduğu ifade ediliyor. Normal şartlarda, yat sahiplerinin söz konusu tutma ya da tutuklama müddetince yatlarının bakım masraflarının karşılaması gerekirken, mevcut durumda bu mümkün olamıyor. Zira yatları tutulan oligarkların mal varlıklarının da dondurulduğu görülmekte, ayrıca bu şahıslarla hiçbir mali işlem de yapılması kabil değil. Dolayısıyla, yat çalışanlarının alacaklarının ödenmesi, bağlı oldukları marinaların ücretlerinin transfer edilmesi ya da tersanelerde olan yatların masraflarının ödenmesi hatta yakıt/gıda tedarikleri mümkün olamayacak. Normal bir tutma ya da tutuklama hadisesinde ise bütün bunların devamı mümkün, yalnızca seyre mâni durum ortadan kalkana ya da hukuki ihtilaf giderilene kadar yatların limanlardan ayrılmalarına izin verilmiyor. Ancak burada durum çok farklı. Bu nedenle, örneğin, bazı çalışanların ücretlerini alamayacakları düşüncesiyle şimdiden yatlardan ayrıldıkları kaydediliyor. Mütemadiyen bakıma muhtaç olan süperyatların bir süre sonra çok ciddi zarar görmeleri kuvvetle muhtemel. Bu çerçevede, mevcut krizin süreklilik arz etmesi halinde, bahse konu süperyatların özellikle bakımlarının sağlanabilmesi için bir dizi yaratıcı çözüme ihtiyaç duyulacaktır.
OLİGARKLARIN DURUMU
Diğer taraftan, anılan süperyatların gerçek sahiplerinin kim olduklarının belirlenmesi de büyük bir sorun. Ayrıca, oligarkların yaşanan savaşla rabıtalarının tespiti güç olduğu cihetle el koymaya neden olabilecek bir suç isnadından söz edebilmek de aynı derecede zor olacaktır. Ezcümle, anılan ekonomik yaptırımlar nedeniyle süperyatların tutulması mümkün olsa da bunlara el koyulması hukuken mümkün görünmüyor. Nitekim hukuk devletlerinde keyfi el koymalardan bahsedilemez. Ayrıca, mülkiyet hakkı yalnızca ülkelerin başta anayasaları olmak üzere ulusal hukuk bazında değil, ilaveten bazı temel uluslararası sözleşmeler tarafından da teminat altına alınmıştır. Dolayısıyla tutulan yatların mülkiyet hakkının devredilmesi veya satılması bu aşamada söz konusu değil.
ULUSLARARASI DENİZCİLİK ÖRGÜTÜ’NDEN KINAMA
Karadeniz ve Azak Denizi’nde yaşanan silahlı çatışmaların denizcilik ve gemiadamları üzerindeki olumsuz etkisini görüşmek üzere Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) Konseyi 10-11 Mart 2022 tarihlerinde olağan üstü toplandı. Bahse konu olağanüstü toplantı neticesinde, ülkemizin de 1999 yılından beri kesintisiz üyesi olduğu, IMO Konseyi öncelikle BM Genel Kurulu’nun 2 Mart 2022 tarihinde RF’nin “özel askeri operasyon” olarak deklare ettiği eylemini BM Çarteri’nin ihlali anlamına geldiği gerekçesiyle çok güçlü şekilde kınadığını ve buna ek olarak BM’nin, RF’nin kuvvet kullanımını derhal nihayete erdirmesi çağrısı yaptığını da hatırlatmıştır. IMO Konseyi, ayrıca, Ukrayna’nın karasuları da dahil olmak üzere toprak bütünlüğü ve egemenliğinin RF tarafından ihlal edilmesini şiddetle kınadığını ve bu durumun seyir emniyeti ile deniz çevresi üzerinde büyük bir tehdit arz ettiğini belirtmiştir. Bu vesileyle IMO Konseyi, RF tarafından, arama kurtarma unsurları da dahil olmak üzere, ticari gemilere yapılan saldırıları da kınamıştır. Konsey, denizciler ile uluslararası deniz taşımacılığının güvenliğinin sağlanmasını teminen RF’yi gayrimeşru eylemlerini derhal sonlandırmaya ve uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan yükümlülüklerine riayet etmeye ve tarafları mevcut sorunları barışçıl diyalog ile diplomatik kanallarla çözmeye davet etmiştir.
Konsey, ayrıca, denizcilerin güvenliğinin ve selametinin sağlanmasının ehemmiyetine işaretle IMO üyesi devletleri çatışmanın ortasında kalan gemiadamlarına destek olma çağrısı yaptı. IMO Konseyi, deniz taşımacılığının uluslararası tedarik zincirinin bozulmaması açısından önemine dikkat çekmek suretiyle muhtelif uyarılarda bulundu ve gemiler, denizciler ve liman çalışanlarının siyasi ve askeri krizlerin mağduru olmaması gerektiğini vurguladı. Konsey kararları arasında en çok dikkat çeken husus ise geçici bir tedbir olarak bölgede mahsur kalan denizciler ve gemilerin selametle çatışma bölgelerinden ayrılmalarını teminen güvenli bir koridor oluşturulması çağrısı oldu. Bu satırlar kaleme alınırken Azak Denizi’nde mahsur kalan denizciler arasında vatandaşlarımız da bulunuyordu.
Denizcilerimizin bir an önce ailelerine kavuşmasını ve bölgemizde barışın yeniden ivedilikle tesis edilmesini temenni ediyoruz.☸