Klimataryen, yani iklim değişikliği diyeti… Tüketilen ürünleri iklim değişikliğinin etkilerini göz önüne alarak seçmek, karbondioksit salınımı fazla olan gıdaları tercih etmemek, kırmızı et yerine tavuk ya da deniz ürünü tüketmek, en önemlisi de yiyeceklerin hiçbir kısmını çöpe atmamak, tabakta tek bir pirinç tanesi bile bırakmamak, elmanın ortasını, armudun sapını bile kullanmak…
Hiç diyet taptınız mı? Hanımlar illaki bir dönem yapmıştır, ihtiyacı olan olmayan. Erkeklerde de son dönemde bayağı bir arttı. Ben de herhalde son 15 yılda 10 kez ciddi diyete girmişimdir. Dolayısıyla aramızda hiç diyet yapmamış bir mutlu azınlık var demek. Ben bu yazıda topyekûn girmemiz gereken bir diyetten bahsedeceğim. Hem de sen ben o değil, kadınlı erkekli, çoluklu çocuklu, Asyalı Avrupalı, Afrikalı Amerikalı, tüm dünya olarak.
Diyeti duymaya hazır mısınız? “İklim değişikliği diyeti!” “Amaan, yine iklim dinleyeceğiz” demeyin. Size acayip çarpıcı bilgiler topladım, dikkate almayan kaybeder! Bakın bu, pazartesi başlayıp salı bıraktığımız diyetlerden olmasın. Dünyayı kurtarmaktan bahsediyorum, arkadaş kahraman olacaksın, o dikkatle oku.
Nedir bu iklim değişikliği diyeti? “Klimataryen” diyeti. Duymuş muydunuz? Bulmuş olmayı isterdim ama itiraf edeyim ben bulmadım. Güzel bir hareket, bulanı takdir ediyorum. “İklim” ile “vejetaryen” karışımı bir kelime aslında. Audubon dergisinde 2009 yılında yeni yılda alınabilecek yeni bir karar olarak gösterilmiş. Hemen ne olduğuna geliyorum. Tüketilen ürünleri iklim değişikliğinin etkilerini göz önüne alarak seçmek, karbondioksit salınımı fazla olan gıdaları tercih etmemek, kırmızı et yerine tavuk ya da deniz ürünü tüketmek, en önemlisi de yiyeceklerin hiçbir kısmını çöpe atmamak, tabakta tek bir pirinç tanesi bile bırakmamak, elmanın ortasını, armudun sapını bile kullanmak…
“Ooo bunları mı hesaplayacağım ben” demeyin, hiçbiri zor şeyler değil. Çünkü dünyada üretilen gıdanın üçte biri, sayı olarak söyleyeyim 1,3 milyar ton gıda israf ediliyor. Yani masalara bile gelmeden hepsi çöpe gidiyor. Her yıl zengin ülkelerdeki tüketiciler 222 milyon ton gıdayı tüketmiyor, çöpe atıyor. Tüm Sahra-Altı Afrika Kıtası’nın gıda üretimi ise sadece 230 milyon ton. Bakın dikkatinizi çekiyorum, biri üretim diğeri tüketim! Bu şekilde yalnızca gıda israfı da yapmıyoruz, bu gıdalar evlerimize ulaşana kadar su, tarım,
enerji, iş gücü, sermaye harcıyor. Gıda israfı yaparak tüm bunları da boşa harcamış oluyoruz. Ayrıca tüm bu işlemlerin her biri sera gazı salınımı demek.
Bakın size gıda israfı sorumlularının katkı paylarını söyleyeyim: Gıda üreticilerinde yüzde 39, perakendecilerde yüzde 5, catering sektöründe yüzde 14. Evlerde meydana gelen israfı söylüyorum: yüzde 42. Ve bunun yüzde 60’ı çok kolay bir şekilde önlenebilir. Küresel ısınmadan devam edeceğim için, “muhtemel küresel ısınmayla ne alakası var?” sorusuna cevap verdikten sonra konuya devam edeyim.
Size bir soru; Bir kişilik mi yaşıyorsunuz? Yani bir kişinin ihtiyacı olan yiyeceği mi tüketiyorsunuz? Bir kişinin ihtiyacı olan kıyafeti mi giyiyorsunuz? Bir kişinin ihtiyacı olan suyu mu tüketiyorsunuz? Bir kişinin ihtiyacı olan enerjiyi mi kullanıyorsunuz? Sıkıldınız mı? Uzatayım mı? Bir kişinin ihtiyacı olan evde mi oturuyorsunuz? Bir kişinin diye başlayıp sayfalarca süren cümlelerle devam edebilirim. Kabul edin, bir kişilik yaşamıyoruz. İSRAF ediyoruz.
Değiştirmek elimizde!
Bakın mesleğime bakan yönüyle bir örnek vereceğim. Yalnızca yiyecek israfını önleyerek bile iklim değişikliğinin önüne geçebiliriz biliyor musunuz? Evet, gerçek. Dünyadaki tüm israftan bahsetmiyorum, alıp bir tarafa attığımız cep telefonlarından, moda diye alıp pırıl pırıl dururken bir sonraki sezon giymeyip bir tarafa attığımız, bir gün giyerim deyip gardıropta yıllarca çürüttüğümüz kıyafetlerden bahsetmiyorum. Yalnızca ve yalnızca yiyecek israfının önüne geçilebilsek iklim değişiminden kurtulabiliriz. Dünya üzerinde üretilen yiyeceğin üçte birinden fazlası sofralara bile ulaşamıyor biliyor musunuz? Eğer yiyeceklerin israfı bir ülke olsaydı; sera gazı salınımında
Amerika ve Çin başı çekerken üçüncü sırayı, yaydığı 3.3 milyar metrik ton karbondioksitle “Yiyecek Ülkesi” alırdı. Yani yalnızca gıdadaki israfın önüne geçsek, iklim değişimini konuşmayacağız.
Öncelikle ne yapın biliyor musunuz? Buzdolabınızın boşalmasına izin verin. Sürekli tıka basa dolu olmasına gerek yok. O dolulukta illaki yiyeceklerin bir kısmı kullanılamadan çöpe gidiyor. Restoranda sipariş vermekten yemek pişirmeye, tabağımıza yemek koymadan içecekleri bardağa doldurmaya kadar hep küçük boyutları tercih edin. Küçük tabaklar seçin, yemeğiniz bitince tekrar doldurun. Restoranda ana yemek siparişini, başlangıçlardaki sıcak ve soğuklar bittikten sonra verin. Çoğu zaman o başlangıçlarla doyuyoruz, ana yemek yenmiyor ya da tamamı yenmiyor.
İşin iklim ya da ekonomi kısmını geçin; israf, dünyanın bir numaralı ahlaki ve etik problemi. Yiyecek israfı yaparken, gıda ambalajlarını doğru kullanmazken bilmeliyiz ki her gece yatağa aç giren 805 milyon insan yaşıyor dünyada ya da yaşamaya çalışıyor. Yani hem yiyecek, hem su kıtlığının önüne geçmek aslında elimizde.
Şimdi herkesin çözmesi gereken bir sorunu kimse çözmez ya, bütün dünyanın genel bir sorunundan bahsederken kendimizi masum hissederiz ya, o nedenle o kadar masum olmadığımızı anlamamız size bizden rakamlarla örnek vererek yazımı bitireyim, azıcık içimiz sızlasın. Son verilere göre Türkiye’de milyonlarca yoksul insan yaşıyor ve Türkiye’de, her yıl 1,5 milyar liralık ekmek çöpe gidiyor, üretilen yaş sebze ve meyvedeki kayıp ise 16 milyar lira.
Nasıl? Masum değiliz, hiçbirimiz. Evet, siz de mırıldanın.
Gelecek ay ben yine buralarda olacağım, beklerim. Sağlıcakla kalın. ☸