Balıkçılığımız Nereye Gidiyor?

Doğanın içinde en önemli iki sorun sahası deniz kirliliği ve balıkçılık. Bu yazıda balıkçılığımız üzerinde duracağım. Avladığımız ve çiftliklerde ürettiğimiz miktarlar yetersiz. Ancak denizlerdeki stoklar da neredeyse tükenme aşamasına geldi. Kısaca balıkçılığımızda ciddi sorunlar var…

Konuşma yapmak üzere davet edildiğim çeşitli akademik ve sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerinde sürekli olarak vurguladığım iki konu var. Birincisi doğa, diğeri de deniz hukuku. Zira gelecek nesiller Türkiye’nin denizcileşme sürecinde en çok bu iki alanda sıkıntı çekecek. İki alan da en çok ihmal edilen ve devletin yönlendirmesine ihtiyaç duyulan alanlar. Türkiye ikisinde de 21’nci yüzyıla hazırlıksız. Deniz hukuku sorunları bir başka yazı konusu. Doğanın içinde en önemli iki sorun sahası deniz kirliliği ve balıkçılık. Bu yazıda balıkçılığımız üzerinde duracağım.

15 Nisan’da balıkçılarımız için avlanma yasağı dönemi başladı. Bu yasak 1 Eylül 2016’ya kadar devam edecek. Ülkemizde balıkçılık ve su ürünleri yetiştiriciliğinde yaklaşık 50 bin kişi istihdam ediliyor ve 150 bin kişi bu sektörden ekmek yiyor. Bu sektör 2014 yılında 302 bin ton balık avladı ve 237 bin ton balık yetiştirdi. Ancak bu miktarlar bir deniz ülkesi olan Türkiye için çok düşük. Zira fert başına kabaca 6 kilo balık tüketiyoruz (AB ülkeleri için 24,  Japonya için 90 kilo). Türkiye’nin tarım alanları kadar balıkçılık alanı olduğu göz önüne alınırsa avladığımız ve çiftliklerde ürettiğimiz miktar yetersiz. Ancak denizlerdeki stoklar da neredeyse tükenme aşamasına geldi. Kısaca balıkçılığımızda ciddi sorunlar var.

BALIK STOKLARI BİTİYOR

21’nci yüzyılın ilk 16 yılını yaşayan nesiller olarak acı bir gerçekle karşı karşıyayız. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ve OECD gibi kuruluşlar, küresel balık stoklarının tükenme ve çöküş aşamasına geldiği konusunda hemfikirler. Bu durum bizim için de geçerli. Bunu küresel ısınma, kirlilik ve yan komplikasyonları ile bir arada değerlendirirsek endüstriyel medeniyetin ve özellikle 70’ler sonrası uygulanan neo-liberal ekonomi politikalarının doğayı ne denli zorladığı ortaya çıkmaktadır. Bugün dünya balıkçılık yönetiminde aşırı avcılığın ve kayıt dışı faaliyetlerin önlenmesi, stokların iyileştirilmesi, filoların ekonomik işletme seviyesine getirilmesi, av gücünü artırıcı desteklerin engellenmesi, kaynakların bütüncül yönetiminin sağlanması, koruma alanlarının artırılmasına yönelik faaliyetler gündemin en önemli konularıdır.

BOZULAN DOĞAL DENGE

Türkiye’de balıkçılık ve su ürünleri alanında sorun iki ana alanı içeriyor. Biri kişi başına tüketilen balık miktarı. Diğeri de azalan balık stoklarımız ve bozulan doğa. Birinci sorun ekonomik olduğu kadar sosyolojik inceleme de gerektiriyor. İkinci sorunun temel nedenleri ise aşırı avlanma ile kirlilik. “Mavi Vatan” sularındaki balık stoklarımız azalıyor. Örneğin 2007 yılında 584 bin ton balık avlanmışken, 2014 yılında bu miktar 266 bin tona düştü. 100 yıl önce 230 çeşit balık varken bugün Marmara’da 52 çeşit balık var. Acı olan, bu gerilemenin yüzyılın son çeyreğinde başlamış olmasıdır. Bugün özellikle kalkan, kefal, kolyoz, lüfer ve uskumru balıklarının üretim rakamlarındaki düşüş önlenemiyor.

ARAŞTIRMA MERKEZİ YOK STOKLAR BİLİNMİYOR

Sağlıklı ve verimli kaynakları gelecek nesillere bırakmak için öncelikle sahip olduğumuz kaynakların yapısını ve işleyişini iyi bilmek ve değişimlerini izlemek gerekmektedir. Bu alanda Türkiye’de araştırma ve izleme faaliyetleri arzu edilen seviyede değil. Bir ulusal su ürünleri araştırma merkezimiz yok. Çevre denizlerdeki balık stoklarımızı bilmiyoruz. Gerçek av miktarı bilinmiyor. Av baskısı var mı bilinmiyor. Türkiye balıkçılık üretiminde yaşanan değişimin nedenlerinin anlaşılması için tür, kaynak, avcılık filosu ve yönetim önlemlerinin bir arada değerlendirilmesi gerekmektedir. Günümüz bilgi ve iletişim teknolojilerinin insanlık tarihinde hiç olmadığı kadar doğayı ve insan faaliyetlerini takip etmemize olanak sağladığı göz önüne alınırsa, bu zafiyetin giderilmesi için neden bekliyoruz?

FİLOMUZ UZAK DENİZLERE GİTMELİ

Son yıllarda gırgır filomuz çok büyüdü, ancak onları yurtdışında uzak deniz avcılığına gönderecek düzenlemeleri yapmadığımız için kapasitelerini kullanamıyorlar. Bahar ve yaz aylarındaki 4,5 aylık yasak döneminde atıl bir şekilde bekliyorlar. Başta Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile Dışişleri Bakanlığı balıkçılarımıza dünya denizlerinde yeni av alanları açmak için girişimde bulunmalıdır. İspanya, Norveç, Japonya, Çin, Rusya yıllardır bu işi yapıyor. Dünyanın 17’nci ekonomisi iddiasında olan ülkemiz neden yapamıyor?

YASAK AVCILIK ÖNLENMELİ

Diğer yandan “Mavi Vatan”ımızda yasak avcılık önlenemiyor. Bu husus en az kirlenmenin önlenmesi kadar önemli.  Bu konuda Sahil Güvenlik Komutanlığı devlet erkinin denizlerdeki temsilcisi ancak son yılların mülteci akını ve yasadışı göç onların yeteneklerini zorluyor. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ise yeterli sayıda kontrol görevi yapabilecek yüzer unsurlara sahip değil. 12 milyonluk İstanbul’da üç tane kontrol botu var.

KİRLİLİK VE BALIKÇILIK

İç sularda hidroelektrik santrallerinin inşası, sulak alanlarda drenaj çalışmaları, siltasyon, erozyon ve tarımsal alanlardan gelen gübre ve pestisit kirliliği; denizlerde fekal atıklar başta olmak üzere arıtmasız evsel ve sanayi atıkların denize verilmesi balıkçılığımıza en büyük tehdittir. Bugün kıyı belediyelerin yüzde 90’ının, sanayi tesislerinin ise yüzde 75’inin arıtması yok.

ÇİFTLİKLERİN YERİ ÖZENLE SEÇİLMELİ

Diğer yandan su ürünleri yetiştiriciliği yani balık çiftlikleri kamuoyunda tartışmalı yerini korumaya devam ediyor. Ancak bırakalım AB ortalamasını, kişi başına 6 kilo tüketimi balık çiftlikleri olmazsa nasıl karşılayacağız? Stratejik gıda güvenliğinde su ürünlerini nereye yerleştireceğiz? Bu çiftliklerden vazgeçmek sadece Türkiye için değil bütün dünya için bir lükstür. (2014 yılında dünyada tüketilen 162 milyon ton ürünün 72 milyonu çiftliklerde üretildi.) Ancak bu çiftliklere çevre ile uyumlu yerler tahsis etmek, bilim ışığında hareket edecek devletin görevidir.

BALIKÇILIK ÖNCELİKLİ VE ACİL SORUN ALANIDIR

Kısacası denizcilik gücümüz içinde belki de en sorunlu ve acil eylem planları gerektiren alan balıkçılık ve su ürünleri yetiştiriciliğidir. Bunun için Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Çevre Bakanlığı ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı kısa sürede bir eşgüdüm ve işbirliği komisyonu kurup acil tedbirler almalıdır. Yoksa hem denizlerimizi hem de balıklarımızı kısa sürede kaybedeceğiz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.