Geçen yazın ardından Amatör denizcilikte tehlikeler ve ihtiyaçlar

Bu yaz sadece Türkiye sularında seyretmekle yetinmedim, farklı ülkelerde denizciliğin kalbi olarak kabul edilen bölgelerde yat kulüplerini, müzeleri ve marinaları gezdim ve yelken yaptım. Bu ay size yılın kişisel yaz gözlemlerimin bir derlemesini sunuyorum. Özellikle denizde de kara trafiğinde olduğu gibi Fahri Sahil Güvenlik Müfettişliği gibi bir uygulamaya geçilmesi gerektiğine inanıyorum.

Temmuz ayı içinde ABD’de America’s Cup yarışlarının merkezi ve yelkenciliğin odak noktası Newport/Rhode Island bölgesinde yelken seyri yapma ve pek çok yat kulübü, marina ile Fall River ve Herreshoff Müzeleri dahil birçok gemi/deniz müzesini gezme fırsatım oldu.  Ağustos ayında da Göcek, Bozburun ve Fethiye sularında değişik marina ve teknelerde bulunma ve seyir yapma olanağı yakaladım. Bu yazımda Tarabya’da bulunan 8,40 mini trawler teknemde Boğaz’daki gözlemlerimi de katarak bir derleme yapmaya çalışacağım.  Amatör denizcilikte ve yelkencilikte ileri gitmiş bir ülkenin kültür ve görgü birikimi ile ülkemiz arasında zaman zaman kıyas yapmanın faydalı olacağına inanıyorum. 

DENİZCİLİK KÜLTÜRÜ VE GÖRGÜSÜYLE NEWPORT

Newport’taki en önemli gözlemlerimin başında, üzerinde en çok durduğum usturmaça disiplini geliyor. Bir ay boyunca gerek seyir halinde gerekse yüksek marina fiyatları karşısında alargada tonozda kalan yüzlerce tekne arasında, usturmaçası bordolarından sarkan tekne görmedim. Genel netesi bozuk, dışarda havlu ve mayoları salkım saçak seyreden bir tekne de görmedim. Bu sene için ABD’nin en çok talep edilen tatil yöresi Newport’ta her gün yüzlerce yelken meraklısını iki saatlik yelken seyrine çıkaran uskunalar ve kotralar gün içinde dört beş kez aborda /avara yaptıkları halde bir kez bile seyir sırasında usturmaçalarını dışarıda bırakmadılar. Gürültü kirliliğine de rastlamadım. Pek çok teknede müzik çalıyordu. Ancak müzik sadece tekne içindekiler tarafından duyuluyordu. Kısacası bakmaya doyamadığınız klasik ahşap yelkenli ve motorlu teknelerin yanında süper lüks yatların da bulunduğu bu renkli ortamda, deniz görgüsüne aykırı bir şeyler aradım ve bulamadım. 

Yüzlerce tekne arasında tek eleştirebildiğim bir balıkçı teknesiydi. Onun kirli ve paslı durumu dışında göz kirliliği yaratan tekne yoktu. Hafta sonu aynı anda yüzlerce değişik tonajda teknenin yelken yapmasına rağmen denizde çatışmayı önleme tüzüğü dışında hareket eden tekne de görmedim. Hızlı botların ve özellikle RHIB’lerin (Rigid Hull Inflatable Boat, Sert Gövdeli Şişme Bot) sayıca fazla olmaması dikkatimi çekti. Olanlar da teknelerin yanından geçerken mutlaka sürat düşüyorlardı. Liman içinde 4 knot üzerinde giden zaten yoktu. Diğer bir gözlemim, teknelerdeki milli bayrakların durumuydu. Solmuş, yırtık ve usulüne aykırı bayrak çeken tekne görmedim. Newport Yat Kulübü’nde güneş batışında yapılan top atışı ve ardından rıhtımda bulunan kabasorta armalı yelkenli direkteki gizden milli bayraklarının aryasında tören yapılması önemli ve uzun bir geleneğin devamıydı. Türk Donanması’nda da her sabah 08.00’de, akşam güneş batışında bayrak törenle toka ve arya edilir. Yat kulüplerimizde bu adetin başlatılması ne güzel olurdu! 

Bu bölgedeki diğer bir gözlemim, çakar fener kullanan tekne olmamasıydı. Her tekne Denizde Çatışmayı Önleme Tüzüğü’nde ve ABD Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın mecburi tuttuğu iç sular göller ve denizlerdeki emniyet kuralları dokümanında belirtilenlerin dışında seyir feneri veya çakarlı fener kullanmıyor. Sahil Güvenlik kontrolleri sık değil. Ancak cezalar çok büyük olduğundan caydırıcılığı çok etkili oluyor. 

KIYILARIMIZDAKİ GULETLERİN DURUMU

Gelelim Bozburun, Göcek ve Fethiye sularındaki gözlemlerime. Birinci gözlemim usturmaça görgüsüzlüğün, yaşadığım İstanbul Boğazı’nda olduğu gibi bu bölgelerde de artarak devam ettiğidir. Bu oran yüzde 90’lar civarındaydı. Maalesef sahillerimizde usturmaçasız seyir yapanların pek çoğu kendi ülkelerinde usturmaça görgüsü almış yabancı bayraklı teknelerdi. İstanbul Boğazı’ndaki tecrübelerime aktarmaya gerek duymuyorum, çok yazdım. (İstanbul Boğazı’nda teknelerin neredeyse tamamına yakını usturmaçalı seyir yapıyor.) 

Güneydeki gezi tekneleri, başta guletler olmak üzere, son derece göz kirliliği yaratan ve denizci görünüş dışında formlara sahip teknelere dönüşmüş durumdalar. Gördüğüm bir teknede ahşap işçiliğinin ortasına sanki şehirler arası otobüs kasası koyulmuş gibi bir tadilat yapılmıştı. Hemen hepsinin direkleri var, üzerinde yelken donanımları var ancak bir tane bile yelken ile seyreden gulet görmedim. Birkaç tanesinde kıç direk bumbasının ucuna sabitlenmiş pupa feneri dahi gördüm. Bazılarında biriken çöpler civadra altı emniyet ağında mavi/siyah torbalarda biriktirilmiş vaziyetteydi. Çarmıhlara, vardavelalara asılan mayo, havlu, yıkanmış çamaşırlar ile birleşen bu görüntüye yüksek sesle çalınan müzik eklendiğinde cennet mavisi ve yeşili ortamda oluşan bu kontrast hayatın gerçeklerini yüzünüze çarpıyor. Fethiye, Ölü Deniz’de korsan gemisi formatında yapıldığını sanan ucube tekneler gördüm. Bakmaya cesaret edemedim.

RIB’LERDEKİ GÜVENLİK AÇIKLARI

Yüksek gelir düzeyine sahip kişilere ait yat ve teknelerde dikkatimi çeken bazı hususları da vurgulamak isterim. Pek çoğunda usturmaçalar dışardaydı. Bazı tekneler savaş gemisine benziyordu. Ben bile uzaktan ilk gördüğümde bir tanesini donanmanın karakol botuna, diğerini de donanma römorkörüne benzeterek burada ne işleri olabilir diye düşündüm. Arkalarında beyaz renkli RIB çekmeseler çok uzaktan Türk veya Yunan bahriyesine ait savaş gemileri sanabilirdim. Ege ve Doğu Akdeniz gibi her an çatışma riskinin yaşandığı bir denizde bu tip savaş gemisi grisine boyanmış teknelerin özellikle hava keşif ve gözetlemesiyle kara gözetleme postaları tarafından kriz döneminde askeri gemi olarak tanımlanacağını buradan hatırlatalım. Her iki ülke hücumbot ve karakol botlarının kıyılar ve koylarda gizlendiği ve konuşlandığını da hatırlatırsam tehlikenin büyüklüğü ortaya çıkar. Deniz Kuvvetlerimiz de kendi keşif gözetleme ve denizde durumsal farkındalık tesisinde gözcülerin yanlış yönlendirmelerine sebep olabilecek bu tip teknelerin savaş gemisi grisi dışında boyatılması için ilgili bakanlıkları (İçişleri ve Ulaştırma) ikaz etmelidir. Pek çok denizci ülkede savaş gemisi ile karıştırılabileceğinden bu renkte yat ve özel tekne boyatılması zaten yasaktır. 

Diğer bir gözlemim de siyah renkli RIB’ler oldu. Yaptığım araştırmalarda Akdeniz havzasında en çok siyah RIB’lerin Türkler tarafından satın alındığını duydum. 50-60 knot sürat yapan devasa teknelerden daha küçüklerine bu tip onlarca tekneyi Göcek, Bozburun ve Fethiye kıyılarında gördüm. Gündüz tespit ve teşhis edilmelerinde hiçbir sorun yokken, gece seyir fenerlerini yakmadıkları veya arıza olduğu takdirde çok ciddi emniyetsiz durum yaratacak özelliklere sahip teknelerin neden tercih edildiğini soruşturdum. Aldığım cevap çok ilginçti: “Kir göstermiyor.” Ne diyebilirim ki? Dünya donanmalarında Sualtı Taarruz Timlerinin (SAT) saldırı intikal botlarının renginin de siyah olduğunu hatırlatalım. Özellikle bir kriz durumunda Yunan adalarına yakın seyredecek bu tip tekne sahiplerini gördükleri neredeyse her şeye ateş eden Yunan Sahil Güvenliğine karşı uyaralım. Aksi bizim sahiller için de geçerlidir. 

Genelde RIB ve diğer şişme botlarda gördüğüm diğer bir emniyetsiz konu bu botların demirli, kıçtankara veya alargada tonozdaki teknelerin yanından geçerken çok yüksek süratle seyir yaptıklarıydı. Denizin bir yarış pisti olduğunu, otoyolda otomobil kullanır gibi tekne kullanılmasının bir nevi itibar olduğunu sanıyorlar. Aksine yavaş giden, geçeceği tekne yanında yol keserek devam eden tekne itibar kazanırken, süratle geçenin ardından tek kelime sarf ediliyor: “Görgüsüz.” Bu tiplerin bazılarının bot ve RIB’leri çoluk çocuğa teslim ettikleri de gözlemlerim arasında. Gece kıyıdaki restoranlardan teknesine dönerken içkili halde yüksek sürat yaparak gidenleri saymıyorum bile. Birkaç kez, kabaca 30 knot’la (saniyede 15 metrelik bir hızla) giden alkollü bir tekne sahibinin misafirlerini büyük bir tehlikeye atarak şehir merkezinden açıkta bekleyen teknesine gittiğini gördüm. Böyle bir teknenin denizde bir kalasa, şamandıraya çarpması veya görünmeyen küçük bir sandala çarpmasının faciayla sonuçlanacağını söylememe herhalde gerek yok. 

İşin üzücü yanı yüksek sürat yapan bu görgüsüz tekneler, kıyıda sükûnetle duran teknelerin ani yalpa ve baş kıç hareketi yaptırdıklarının farkında bile değiller. Yelkenci Edhem Dirvana’nın örneklemesiyle, üst kattaki komşunun balkonda yemek yerken halı silkmesi gibi bir şey bu. Bu tip görgüsüzler, yüksek süratle kıyının huzurunu bozarak herhalde aklı başında insanların hissedemediği birtakım ego duygularını ortaya çıkarıp, aşağılık komplekslerini tatmin ediyorlar. Bir arabanın arkasında okumuştum: “Kıroyum ama zenginim” Bu sloganı teknelere de yazma zamanı çoktan geldi geçiyor herhalde. 

EMNİYETSİZLİK VE GÜVENSİZLİK SALGINI

Türkiye’de Covid nedeniyle beş yılda satılması gereken teknelerin neredeyse iki yılda satıldığını medya her gün yazıyor. Dolayısıyla denize aynen altına hücum gibi bir talep var.  Ama bu talebin görgüsü yok ve bu görgüsüzlük denizde her geçen gün artan emniyetsizlik ve güvensizlik salgını yaratıyor.

Denizde bu disiplinin nasıl sağlanacağını önermek çok kolay tabii, ancak uygulamak korkarım ki zor. Servetin yapılması bir nesilde başarılıyor, ancak görgünün ve kültürün oturması için birkaç nesil gerekiyor. Burada en büyük görev devlete düşüyor. Ancak maalesef devlet denizci değil. O zaman görev aydın, bilinçli, erdemli, bilge denizcilere ve tekne sahiplerine düşüyor. Üşenmeden, usanmadan, bıkmadan gördüğünüz aksaklıkları düzeltin. Öğretin. İkaz edin. Şikâyet edin. Takip edin. Burada büyük sorumluluk ve görev Sahil Güvenlik Komutanlığı’na düşüyor. Ancak onlar da kaçak göçmen kovalamaktan amatör denizciliğin devasalaşan bu sorunlarına yetişemiyor. Ayrıca bir de saldırgan Yunan Sahil Güvenliği’ni mi, koylarda sürat yapan, yüksek sesle müzik dinleyen, seyir emniyetine aykırı hareket eden tekne mi kovalasınlar? Artık denizde de kara trafiğinde olduğu gibi Fahri Sahil Güvenlik Müfettişliği gibi bir uygulamaya geçilmelidir. Artan tekne sayısı, koyların kapasitesi ve marinaların durumu ortadayken denizde karşılaşılan her olumsuzluğa Sahil Güvenliğin yetişmesi artık olanak dışı görülüyor.☸

1 comment

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.