KOMŞİ

Teknecilerimizi lütfen rahat bırakın. Adam özgür olmak için, kalabalıklardan kaçmak için tekne almış; ister Ada’ya, gider ister Moda’ya…

Manasız bir tartışma yapılır yıllardır. Efendim neymiş, Yunan Adaları mı daha iyiymiş yoksa bizim kıyılarımız mı? Niye bizim tekneciler bu kadar düşkünmüş Yunan Adaları’na. Mis gibi kıyılarımız dururken niye buraları gidip gidip methediyorlarmış. Niye mutlu mutlu fotoğraflar koyuyorlarmış. Canım Türkiye’min reklamını yapmak varken niye bunları reklam ediyormuşuz falan filan. Bu kabak tadı veren tartışma bu sene “Bodrum mu daha iyi, Çeşme mi” saçmalığını bile geçmiş durumda. Yıllardır önüne ne koysan yiyen, ne koysan içen Ruslar da gelmeyince bu tartışma Ege kıyılarını aştı tüm yurda yayıldı.

Evet, doğrudur bizim kıyılarımız kesinlikle daha güzeldir. İnsanlık tarihine kara bir leke olarak geçecek doğa katliamı ile turizm tahsis adı altında dağa taşa ev ve otel yapılabildiği için hatta bunların önündeki sahillere her yıl ecr-i misil adı altında cezalar ödenerek çepeçevre otellere ve sitelere dâhil edildiği için parası olana böyle geniş seçenek Amerika da bile yoktur. Dünyanın en trend otelleri ve restoranları böyle yerleri hiçbir ülkede kolay kolay elde edemeyecekleri için her gün bombalar da patlasa kıyılarımıza yer açmaya hâlâ gelmektedir. Çeşme Yarımadası ve Bodrum Yarımadası’nda yakında mezar yeri bile bulmak imkânsız hale gelecek bu gidişle. Örneğin Yalıkavak, dağ taş ev ve otel olmuş sahilde marina dünyaca bilinen bir yer haline gelmiş ama o kadar hızlı ve yangından mal kaçırırcasına tecavüze müsaade edilmiş ki ipin ucu kaçınca imar planı iptal edilmiş. Bütün yapıların altından hukuki zemin kayıp gitmiş ne olacağı muamma. Bugüne kadar aklınız neredeydi bre insafsızlar. En son Tilkicik’te gördüğüm manzara karşısında arabayı durdurup “OHAA” dedim. Resmen yarımadanın küçük bir tepesi kabak oyar gibi oyulmuş ve coğrafya değişikliğine gidilmiş. İmar planı iptal olmuş bir beldede adamlar dağın yarısını söküp almış. Gündoğan da o kadar yoğun yapılaşma var ki denizin ortasında tekneyle durduğunuz zaman gece etraf Hong Kong gibi görünüyor. Koyda rüzgârın yönü değişmiş yapılaşmadan. Coğrafya değiştikçe iklim de değişiyor. Bunlar çok küçük örnekler ama geri kalan hakkında fikir sahibi olmanıza yardım eder. Kıyılarımızda bütün yol kenarları arabalarla dolu bir yerden bir yere gitmek işkence. Gündoğan’daki trafik Karaköy’de bile yok. Ne bir düzen, ne bir otopark alanı, hiç bir şey düşünülmemiş, yapılmamış. Yarımadadaki koyların hepsinde deniz bulanmaya başlamış. Denizin dibi ise dip ölümü ile karşı karşıya.

AHTAPOT KAYIŞ AHTAPOT IZGARA

Neyse konuyu yine dağıttık. Teknecilerimizin Yunan Adaları’nı sevmeleri ve her fırsatta gitmeleri boşa değil arkadaş. Bir kere her şeyden önce oralarda bizim ülkemizi dört koldan sarmış olan muhafazakar ve baskıcı atmosfer yok. Bizdeki gibi kuralsızlık ve duyarsızlık yok. En önemlisi kıyılarımızı denizanası gibi sarmış magandalar yok. Kafasına esen müziği sonuna kadar açıp bütün kasabaya eziyet edemiyor. Yaparsa bizdeki gibi üç beş kuruş verip kurtulamıyor. Bizdeki gibi her önüne gelen yere belediyeyi kafalayıp herkes bir yer açamadığı için bizdeki kadar seçenek yok belki ama hepsinin belli bir standardı var. Bizde salata şu kadarmış da Yunanistan’da bilmem ne kadarmış, yok ahtapot ızgaranın fiyatı şu kadarmış da bizde bu kadarmış. Ahtapot kayışla, ahtapot ızgaranın fiyatı aynı olsa ne olur olmasa ne olur. Yıllardır ahtapotu pişirmeyi öğrenememiş bir milletiz biz. İstisnalar hariç. Balığı bile doğru düzgün pişiren yer bir elin parmaklarını geçmez. Salata diye ot yığını geliyor. Çok pahalı ve marka olmuş restoranlarımızda bu böyle değil tabii ki ama genelinde durum bu. 30 masalık bir yerde servise 30 kişi bakar ama netice hep hüsran. Aynı 30 masaya Yunanistan’da dört kişi bakar ama hakkını vererek.  Bunlar belki zamanla düzelebilecek şeyler ama medeniyet ve kültür eksikliğimiz, kıro çoğunluğumuz işte bunlar kolay kolay değişecek şeyler değil. Ayrıca biz kıyılarımızı şehirleştirmeye modernleştirmeye çalışıyoruz hâlbuki tam tersini yapıp doğal haliyle ve bakir bırakmaya çalışmamız lazım. Bütün kış şehirlerde yaşayan insanlar yazın bunu aramıyor ki hele tekneciler hiç sevmiyor. Doğal bir koyda demirleyip, tertemiz bir denize girip sonra da lezzetli ve o dokuya uygun bir sahil restoranında yemek yemek istiyor. Ne yapsın senin 300 kişiyi soktuğun plajında, et yığını gibi yan yana yatılan kaçak iskelelerinde veya 500 kişinin her şey dâhil yediği otelinde. Yunan Adaları’na gider tabii ki. Sağlamasını yapmak istiyorsan kıyılarımıza gelen yabancı teknelere bak ya Arap ya Rus var içinde. Bir kaç istisna dışında halimiz bu. Hadi Yunan’ı geç. Fransızı, İtalyanı kıyılarına bu kadar yoğun ilgi varken niye çivi çaktırmıyor, niye sahili-plajı çevirmesine izin vermiyor, iskele bile yaptırmıyor. Gidiyorsun geliyorsun köy aynı köy, koy aynı koy. Ahmak değil mi bunlar? Adamlar turizmi icat etmiş ama bir her şey dâhil sistemini bulamamışlar. Aptal bunlar. Onlara da birileri tepeden özel alınan izinlerle en bakir koylara 500 yataklı oteller dikme imkânı sağlasaydı bak neler icat ederlerdi şaşırırsın.

Bu tarz insanların özgür iradesine yönelik mahalle baskıları ile basitleşmeyi bırakıp gerçekten basitleşmeye ve doğal olanı korumaya kafa yorsak zaten nimet elimizin altında. Bu konuyla alakalı geçenlerde Hürriyet’te Onur Baştürk çok güzel yazmış;

“Önceki yazlarda olduğu gibi yine, Yunan Adaları daha makul deyip duruyoruz. Her iki tarafı adamakıllı gezmemişler dahi tartışıp duruyor. Tamam fiyatlar önemli ama kaçırılan bir nokta daha var: RUH. Yani bazı şeylerin eskiden olduğu gibi kalması, kalabilmesi… Gidilen yerin kimliği…”

Harika özetlemiş. Teknecilerimizi de lütfen rahat bırakın. Adam özgür olmak için, kalabalıklardan kaçmak için tekne almış ister Ada’ya gider ister Moda’ya. Neticede komşidir o da komşi.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.