Mavi Anadolu’da sona doğru DENİZLERİN ÇIĞLIĞI -I-

İçinde bulunduğumuz iklim krizi ve çevre sorunlarının etkilerini her geçen gün daha fazla hissederken denizlerin ve onu korumak için çalışanların çığlığı giderek büyüyor. Bu mücadeleyi veren oluşumlardan biri de, Akdeniz Koruma Derneği. Fotoğraflar  ZAFER KIZILKAYA ARŞİVİ

Macera adlı gemiyle Ege kıyılarını keşfe çıkanlar, bugün denizlerde yaşananları görseler ne düşünürlerdi? Kültürel ve çevresel değişimin geldiği noktada Halikarnas Balıkçısı, Sabahattin Eyüboğlu, Azra Erhat ve diğerleri… Aşkla, tutkuyla maviye, denizlere bağlı insanlar bu çığlığa göz yumarlar mıydı? Bilinçli olarak doğaya zarar verdiğimiz bir dönemdeyiz. Bu dönemde elinizdeki derginin birçok yazarı denizlerdeki kültürel ve çevresel çöküşe dikkat çekiyor. Konunun daha vahim ve korkutucu olanı net şekilde çevresel çöküş. Maalesef geri dönülmeyecek noktalar olduğu gibi hâlâ değiştirilebilecek ve onarılacak konu başlıkları da var. Bilinçsiz avlanmanın zirvesini yaşadığımız bu yıllarda, koyların limitlerinin çok üzerinde ağırladığı tekne sayıları, bu teknelerin atık ve bağlama sorunları ve karbon ayak izimizin her geçen gün artması… Tüm bu konuları konuşmak ve hangi noktada olduğumuzu görmek için Akdeniz Koruma Derneği Başkanı Zafer Kızılkaya ile buluştuk.

Bugün tüm dünyada örnek gösterilebilecek özel çevre koruma alanları projelerini yürütüyorsunuz. Bu alanların kurulma sürecinden bahseder misiniz?

Zafer Kızılkaya: Pasifik Okyanusu’ndaki deniz koruma alanlarında on yıl süreyle araştırmacı ve sualtı fotoğrafçısı olarak çalıştım. Malumunuz mercan resifleri okyanusların yüzde 1’inden daha az yer kaplamasına karşın tüm dünyadaki sualtı biyolojik çeşitliliğinin yüzde 25’inden daha fazlasını barındırıyor. Bu bölgelerde oluşturulan deniz koruma alalarında uzun yıllar çalışarak bu alanların nasıl kurulması, nasıl yönetilmesi gerektiği konusunda önemli tecrübeler edindim. Ve 2007 yılında Türkiye’ye döndükten sonra Akdeniz foku Badem’in, tedavisi, korunması ve rehabilite edilmesi sürecinde yer aldım ve bu süreçte Gökova’da sayısız dalış yapma fırsatı elde ettim. Fakat sualtında gördüklerim beni dehşete düşürdü. Acil bir çalışmanın başlaması gerektiğini ve burada da yurt dışındaki örneklerde olduğu gibi çevre koruma alanı oluşturmamız gerektiğini gördük. Ardından bu düşünceyle bir deniz koruma projesi yazdık. Birleşmiş Milletler’den aldığımız küçük bir fonla da çalışmalarımıza başladık. 

Gökova’da tespit ettiğiniz durumu anlatır mısınız? 

Z.K.: Gökova’daki ilk olarak balıkçılığın çöktüğünü gördük. Öncesinde yakalanan balığın yüzde 40’ı lahos, yüzde 20’si ise karidesti. İkisi de neredeyse sıfıra düşmüştü. Biz Gökova Körfezi’nde balıkçılığa kapalı koruma alanları yaratılmasının balık stoklarının toparlanması ve kaybolan türlerin geriye gelmesi için tek çözüm olduğunu önerdik. Hiç avlanma yapılmazsa ve bölge korunursa sonuçların nasıl değişeceğini sabırla izah ettik. Balıkçılara “Bu yöntemi uygularsak burada balık artacak ve siz her zaman balık avlayabileceksiniz” dedik. Bir yıl gibi bir süreçte sürdürülebilirliğin önemini anlattık. Neyse ki çabalarımız sonuç verdi ve balıkçılar ikna oldu. 

“AKDENİZ KORUMA DERNEĞİ’Nİ KURDUK”

Gökova’daki koruma alanı Türkiye için bir ilk mi? 

Z.K.: Evet, 2010 yılında başlattığımız projeyle Türkiye Cumhuriyeti’nde ilk kez sadece ekosistemin korunması ve balık stoklarının artırılması amacıyla Gökova’daki altı alan balıkçılığa kapatıldı. Ayrıca çok büyük bir alan gırgır ve trole kapatıldı. Başka bir deyişle, endüstriyel balıkçılar bölgeye alınmadı. Zaten özel çevre koruma bölgelerinde endüstriyel ölçekli balıkçılığa müsaade etmemek lazım. 2010’da başladığımız bu süreçte sistemin korunması ve sürdürülebilmesi için Akdeniz Koruma Derneği’ni kurduk. Bir bot alıp, bir balıkçıyı istihdam etmemiz ile başlayan süreçte bugün birden fazla alanda ofisi olan bir derneğe dönüştük. 

Peki balıkçılığa kapattığınız bu alanların değişimi beklentileri karşıladı mı?

Z.K.: Gökova’daki koruma alanlarında aldığımız tedbirlerin sonucunda koruma alanındaki balık rezervi alanın dışına göre en az on kat arttı. Dışarıda da eskisine oranla altı yedi kat fark oluştu. Bunlar inanılmaz rakamlar. Gökova’da kurduğumuz bu yapıdan sonra bir anda balıkçılık gelirleri de artmaya başladı. Yıllar geçti beyaz lahos geri döndü. Bugün balıkçılık gelirlerinin yüzde 40’tan fazlası beyaz lahostan. Toplam balıkçılık gelirleri eskisine oranla beş altı kat arttı. Başarılı bir model oldu ve yurt dışında da duyuldu. Son olarak İtalya’da sürdürülebilir balıkçılıkla ilgili uluslararası bir toplantıda bizim adımıza çok güzel bir haber aldık. Yunanistan’ın Amorgos Adası’ndaki gönüllüler bizim Gökova’da yaptığımız çalışmayı görerek kendi bakanlıklarına sunmuşlar ve kabul ettirmişler. Bugün söz konusu alan bir süre balıkçılığa kapatılmış. Bu Gökova’daki çalışmanın başarısını gösteren güzel bir örnek.

CANLI ÇEŞİTLİLİĞİ KONTROL ALTINDA

Koruma alanlarında başka ne gibi çalışmalar yapılıyor?

Z.K.: Bizim tek çalışmamız alanları yasa dışı balıkçılığa kapatmak değil elbet. 24 saat kayıt yapan kameralarla özellikle fok ve köpekbalıklarını kontrol ediyoruz. Sisteme bağlandığımız an bilgisayarlarımızla gerçek zamanlı görüntü alabiliyoruz. Yazılımlar sayesinde de kamera önünden geçen canlının bölgede hâlihazırda yaşayan eski bir birey mi yoksa yeni mi olduğunu tespit ediyoruz. Hangi saate geçiyorlar, erkek mi dişi mi? Tüm bilgileri topluyoruz. Davranış şekillerini ve değişimlerini inceliyoruz. Mesela Gökova’daki bir alanın tek amacı köpekbalıklarını korumak. Bu alana bırakın tekne ile girmeyi yüzmek dahi yasak burada.

Bu koruma alanlarını genişletmeyi düşünüyor musunuz?

Z.K. Aslında 2019’dan beri adım adım büyüttük. Amacımız bu örnek projeyi genişletmek. Gökova’daki örneği, Datça – Bozburun, Köyceğiz – Dalyan, Fethiye – Göcek, Kaş – Kekova için de oluşturduk. Buradaki amacımız balık stoklarının artırılması, küçük çaplı balıkçığı geliştirmek ve biyolojik çeşitliğin korunması. 

Deneyimleriniz ışığında, bir koruma alanının kendini ne kadar süre içinde toparladığını söyleyebilirsiniz? 

Z.K. Akdeniz’de kendini üç yıl içinde toparlar. Tropik denizlerde çok daha hızlı olmasına karşın Akdeniz için ortalama süre budur. Elbette denetleme olursa. Denetleme her şey.

İSTİLACI BALIKLARLA İLGİLİ OLUMLU GELİŞMELER

Denizlerimizdeki en büyük sorunlardan biri de istilacı balıklar. Bu konuda ne gibi çalışmalarınız var?

Z.K.: Aslan balığı, asker balığı, kılkuyruk mercan, lokum balığı gibi istilacı türleri balıkçılardan satın alıp restoranlara veriyoruz. Bunun için ciddi bir sistem kurduk. Balıkçılarla anlaştık. Restoranların şefleriyle iş birliği yaparak bu türlerin menülere girmesini sağladık. Bu çalışma sürdürülebilirlik ve istilacı türlerin tüketilmesi açısından oldukça önemli.  Bir rakam verirsem çok daha net anlaşılabilir. Geçen yıl pandemi şartlarında 2.5 ton istilacı tür satmışken bu sene 6 tonu geçtik. Sanıyorum bu konunun her paydaşı için çok kıymetli bir gelişme.

Zafer Kızılkaya bugün gelinen noktada bile doğamız ve denizlerimiz için yapılabilecek şeylerin olduğunu söylüyor. Akdeniz Koruma Derneği ile yaptıkları çalışmalar ise geleceğe dair umutlarımızın yeşermesine neden oluyor. İçinde bulunduğumuz iklim krizi insanın yerleşik hayata geçmesiyle birlikte binlerce yıl önce başladı. Ne yazık ki emin adımlarla da yoluna devam ediyor. Tüm bu süreçte doğamızı, yer üstü – altı değerlerimizi ve denizleri korumak için çalışanların çığlığına kulak vermemiz gerekiyor. Gelecek sayıda bu çığlığın ikinci perdesini aralayacağız.☸

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.