Yacht Türkiye’nin Nisan 2015 sayısında Gökçeada’dan Datça’ya, Ege’de uğranabilecek 28 küçük koy ve 35 iskele vardı. Bu sayıda da Hisarönü’nden Kekova’ya kadar Akdeniz kıyılarındaki 44 iskele ile temel bölgeleri tamamlıyoruz. Türkiye kıyılarındaki bu 79 iskele aslında keyfine düşkün gezginlere yönelik bir seçki. Bir hafta tatile çıkıp da günde üç öğün yemek hazırlama, bulaşık yıkama koşturmasından sıkılanlara; su, elektrik, mazot, market, eczane gibi gereksinimlerine çözüm arayanlara… “Issız sakin bir kuytuya demirleyeyim, su ve kuş sesinden başka şey istemem” diyenler için elbette iki-üç katı sayıda nefis küçük koyumuz daha var.
Neden iskeleleri ıssız koylardan daha çok önemsiyorum?
Yani, Çanakkale’den Kekova’ya dantela gibi işlenmiş mavi yolculuk kıyılarımızda, iki çivi çakılmış da olsa, büyük-küçük bir iskele, düzgün-yamuk bir rıhtım ne fark yaratıyor? Örneğin…
Değerli biliminsanı Azra Erhat, Cengiz Bektaş’ın “Bedri Rahmi Nakışlı bir Deneme” isimli mavi yolculuk kitabına yazdığı önsözde diyor ki; “Mavi yolculuk hem doğaya, hem de insana karışmaktır.” Azra Erhat mavi yolculuk hakkındaki tüm yazılarında “Tarihe, kültüre de karışmaktır” der. Onu da ekleyelim. Ama bence burada kilit sözcük ‘insana karışmak’… Herhalde bu sözcükle kastettiği, teknenizi paylaştığınız en yakın dostlar değil…
Bu yoldan biz de geçtik. Zaman içinde, mavi yolculuklarımızda çok farklı insanlar tanıdık. Onlar deniz insanlarıydı! Victor Hugo’nun “Deniz İşçileri”, Ernest Hemingway’in “Yaşlı Adam ve Deniz”, Richard Bode’nin “Ustam Rüzgar”, Bernard Moitessier’nin “Uzun Yol” romanlarında; ya da ülkemizden örnek düşünelim, Halikarnas Balıkçısı’nın “Aganta Burina Burinata”sında, Sadun Boro’nun kıyılarımızda gezerken elimizden düşürmediğimiz “Vira Demir”inde, Selçuk Uraz’ın “İstanköy Altı Bodrum” eserlerinde anlattıkları, tam da bu deniz insanlarıdır. Devamı Mayıs 2015 sıyısında…