Amatör denizciliğimiz ve eğitim Bir çalıştayın ardından

Kurucu direktörlüğünü yürüttüğüm Koç Üniversitesi Denizcilik Forumu (KÜDENFOR) tarafından ilki geçen sene Sadun Boro’nun yaş günü olan 1 Kasım 2016 tarihinde Rahmi Koç Müzesi’nde icra edilen amatör denizcilik çalıştayları serisinin ikincisi, aynı yerde 1 Kasım 2017 tarihinde yapıldı. Çalıştayın konusu “Sadun Boro Rotasında Türk Amatör Denizcisinin Eğitimi” idi.

Amatör denizciliğimizin pek çok sorunu var. Bu sorunların çoğu kolayca ortadan kaldırılabilecek nitelikte. Ancak denize yabancı bürokrat ve serbest piyasa koşullarının oluşturduğu dengesizliğe duyarsızlıkların devamı, sorunların uzamasına ve bir nevi çıkmaza girmesine neden oluyor. Geçen sene yabancı bayrak sorunu kısa sürede çözülebildi. Buradaki sihir Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı (UDHB) ile Maliye Bakanlığı’nın sonuç odaklı bir araya gelebilmeleri ve çözüm istemeleriydi. Böylece kendi vatanımızda kendimizi ABD marinalarında ya da koylarında hissetme garabetinden kurtulmuş olduk. Ancak bağlama yeri sorunu ve özünde halk tipi ekonomik marina sorunu devam etmektedir. Ancak bu sorunlardan daha büyük bir sorun devletin, belediyelerin ya da sivil toplum örgütlerinin hiçbirinin gençleri denizcileştirmeye yönelik programının olmayışıdır. Amatör denizciliğin sadece teorik eğitime ve yazılı sınava bağlı belge sorunu da devam etmektedir. Bu sınavların pratik uygulama ile desteklenmesi gerekmektedir. Amatör denizcilik sadece ADB (Amatör Denizci Belgesi) sayısının çokluğu ile ölçülemez. Her sene yüzme bilmediğinden boğularak ölen gençler de amatör denizciliğin ilgi alanındadır, benzer şekilde kıyıda doğup büyüyüp bir kez bile kürek çekemeden veya yelken yapamadan yaşamını sürdüren insanlar da. Muğla ve Antalya’daki üniversitelerin bile kürek ya da yelken kulüpleri yoktur. Deniz izciliğinin Türkiye genelinde adı var ancak faaliyetleri yok denecek kadar azdır. İlköğretim çağındaki çocuklara denizciliği sevdirecek MEB müfredatları yoktur. Günümüz Türkiye’sinde futbola yatırılan paranın çok küçük bir kısmı ile deniz sporları ya da denizcileşme gayretleri geliştirilebilir. Gelişmiş batı ülkelerinde şehir olmanın kriterlerine göre devlet ya da belediyelerin başta yüzme eğitimi olmak üzere sorumlulukları vardır. Ülkemizde de başta deniz ve göl kıyısına sahip belediyelere bir kanunla temel yüzme ve denizcilik kültürü vermeye yönelik denizcileşme merkezlerinin kurulması görevi verilebilir.

YELKEN SPORU

Yelken sporu iki ayrı alanda ele alınmalıdır. Birincisi halk tipi yelken eğitimi, diğeri de federasyona bağlı sporcu yetiştirmeye yönelik yelken sporu faaliyetleridir. Her iki alan da çok geridedir. Yelken Federasyonu’na bağlı bazı kulüplerin dünya ve Avrupa çapında başarı örnekleri çıkarması tabii ki takdirle karşılanmaktadır ancak bunlar sistematik başarı değildir, istisnai durumlardır. Maalesef bugüne dek yelkende alınmış bir Olimpiyat madalyamız yoktur. Olimpiyat hazırlığı yapacak mali güce ya da antrenöre sahip kulübümüz de yoktur. Diğer yandan, dernek gibi kurulan yelken kulüpleri denizciliğin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması için iyi bir araç olmakla beraber spor yasası henüz çıkmadığından etkisiz bir şekilde faaliyet göstermektedirler. Fransa, İspanya, İtalya, Yunanistan gibi Avrupa ülkeleri ile kıyasladığımızda kulüp ve sporcu sayımızın bu ülkelerin oldukça gerisinde olduğu görülmektedir. Diğer yandan yeleken kulüpleri denizden yaralanma karşılığında ciddi vergiler ödemektedirler. Kıyı kanununda kıyılarımızın ilk 50 metre içerisine yapı inşa edilmesi yasak olduğundan doğası gereği bu alanda faaliyet gösteren kulüpler büyük meblağlar ödemektedirler. Dünyadaki örneklerin incelenerek tesis ihtiyacını karşılayacak düzenlemelerin ve kıyı kanunu değişikliklerinin yapılması gereklidir. Kıyı kanunu nedeniyle kulüplere kesilen ecrimisil cezaları da bu düzenleme kapsamında değerlendirilmeli ve düzenlemelere dahil edilmelidir. Aksi takdirde, borç altında bulunan yelken kulüplerine yönetici bulunamayacaktır. Diğer bir sorun alanı da yelken kulüpleri tarafından kullanılan spor malzemelerinin ithalatıdır. Büyük vergiler ödenerek temin edilen malzemelerin listelenerek milli olanaklarla üretilme sürecinin başlatılması, hem istihdamın artışına hem de ürünlerin milli sanayi tarafından üretilmesine katkı sunacaktır. Diğer yandan yelken teknolojilerini de yakından takip etmemiz gerekiyor. Konvansiyonel salmalı yelkenli tekne tipinden trimaran ve kanatlı (foil) tipi yelkenli teknelere geçiş hızlanmıştır. Önümüzdeki dönemde Olimpiyatlarda kanatlı tekneler yerini alacaktır. Bu akıma kayıtsız kalınamaz. Bu yeni tip tekneleri edinmeli ve gençlerimizi bunlarla  eğitmeliyiz. Mevcut nitelik ve nicelik farkını bu niş alanda kapatabiliriz. Gerek eğitim, gerekse tersine mühendislik yolu ile ülkemizde bu tekneleri inşa edebilmek için ikinci el kanatlı salmalı tekne ithalinde yaşanan engeller kaldırılmalı ve başta Yelken Federasyonu’na bağlı kulüplere temin edilmelidir.

AMATÖR DENİZCİ EHLİYET SINAVI

Çalıştayda ortaya çıkan bir sorun alanı da, denizci  belgesi ve sınavı oldu. Her şeyden önce bu sınav motoryatlar ve yelkenli tekneler için ayrı ayrı olmalıdır. Günümüzde yelkenli tekne kullanımına yönelik bir ehliyet sistemi mevcut değil.  Ayrıca hayatında hiç tekneye çıkmamış, dümeni bir defa dahi tutmamış kişilere bu sistemde tekneleri kullanabilme ehliyeti verilmektedir. Teorik bilginin yanı sıra, pratik bilginin ölçülebildiği uygulamalı bir sınav sisteminin de devreye sokulmasının da denizlerin daha güvenli olmasına fayda sağlayacağı değerlendirilmektedir. Diğer yandan, internet imkânı olmayan kasaba ve köylerde yaşayan amatör denizcilerin sınava başvuramadığı görülmektedir. Bu nedenle teknolojik altyapısı müsait olmayan yerleşim yerleri için alternatif  başvuru şeklinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Eğitimin halk eğitim merkezlerinde verilmesinin ve buralarda sınavların uygun görülecek tarihlerde yapılması bir alternatif olarak karşımıza çıkıyor. Her koşulda Milli Eğitim Bakanlığı’nın amatör denizcilik yanına çekilmesi zamanı gelmiş ve geçmektedir. Amatör denizci belgesi sınavları sadece teorik bilgileri ölçen sınavlardır.

ÇEVRE SORUNLARI

Başta Gökova Körfezi olmak üzere, eşsiz koy ve büklerin yapılaşma sonucu betonlaşmasının önüne geçilmelidir. Mavi Kart uygulaması ile kapasiteleri kısıtlı tekne ve yatların atık suları cezai önlemlerle kontrol edilirken pek çok büyük yerleşim merkezinin yaz sezonunda artan nüfusa dayanamayan atık su kapasitesi arıtılmadan denize verilebiliyor.

Bunun en somut sonuçlarından birisi de Okluk Koyu’nda artan denizanalarıdır. Amatör denizciyi denize çeken en önemli faktör, deniz sevgisinden sonra şüphesiz kıyılarımızın ve koylarımızın güzelliğidir.

Eğer bu ortam ortadan kalkarsa zaten çok az seviyede olan denize yöneliş daha da azalacaktır.

Ayrıca deniz turizminin Türkiye’nin genel turizmine katkı sağlamanın ardındaki gerçek denizler ve kıyılarımızdır.

Bu doğal sermayeyi betonlaşma ve kirlilik nedeniyle yok etmemizin kayıpları çok büyük olacaktır. Bu nedenle devlet cennet koy ve kıyılarımıza mücavir belediyelerin atık su arıtma tesislerinin altyapısının tamamlanması için atılım seferberliğine girmelidir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.